Üç gün süren 2017 Münih Güvenlik Konferansı yıllık "konuşma başlatan" 'Gerçek Sonrası, Batı Sonrası, Düzen Sonrası?' (Post-Truth, Post-West, Post-Order?) başlığını taşıyan raporu yayınlanarak tartışmalı bir biçimde sona erdi.
Keskin dönüşlerin yaşandığı bir çağda olduğumuz için "Gerçek sonrası" artık normal sayılır. "Düzen sonrası" kavramı da karışık bir anlam içerir; çok kutupluluğu benimseyen yeni Vestfalya (tarihçilerin modern çağın başlangıcı olarak gördükleri anlaşma – çev.) düzeni ile ona karşı ölümüne savaşan tek kutuplu yapı. "Batı-sonrası" ise anlamsızdır zira Batı'da bir kriz yoktur. Esas problem Batı'da üretilendir: neoliberalizm ile "insancıl" emperyalizmin birleşimi.
Batılı politikacıların gelişmekte olan dünyanın her yerinde "liberal demokrasi" görünümlü neoliberalizm adına defalarca gerçekleştirilmiş tahribatları inkar eden ve dikkatlice işlenmiş politikaları terk edeceğini beklemek sonuç vermeyecektir.
Pentagon'un Uzun Savaş olarak adlandırıp tasarladığı "11 Eylül sonrası dünyanın" "Orta Doğu'daki rejim değişiklikleri girişimine" evrilmesi sonucunda Pandora'nın kutusunun açılarak Selefi cihatçılığın serbest bırakıldığını itiraf etmelerini beklemek de anlamsızdır.
Batılı siyasal elitlerin 19 Şubat'ta sona eren toplantıda ulaştıkları en iyi sonuç kendini zavallı hisseden şu parlak ifadelerde görünmektedir: "Donald Trump'ın Nato'nun zamanının dolmakta olduğuna dair ifadeleri, özellikle Orta ve Batı Avrupa'daki ABD müttefiklerini oldukça tedirgin etti. Popülist bir dalgalanma olan Brexit, mülteci krizi, Avrupa borç krizinin muhtemel bir geri dönüşü ve revizyonist bir Rusya gibi konular zaten Avrupa Birliğini baskı altına almıştır."
Batının bu gözyaşı vadisindeki acılarına hiçbir gerçek karışmasın. Nato'nun nasıl tasarlandığını – bütün güçleri kendisinde toplamış bir lider ve küresel bir Robocop olarak ayarlanmış hizmetçilerden oluşan bir askeri ittifak – unutun.
Ve Batılı elitlerin çektiği sıkıntıları açıklayabilecek yegane birleştirici faktör, En Büyük Öcünün de her zaman "revizyonist" Rusya olduğunu itiraf etmeyi de unutun.
Yeni düzenin doğum sancıları
Peki Münih'te olan gerçekte neydi?
Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov malumu bir daha ilam etti: Çok kutuplu yeni bir düzenin doğum sancılarını (Condi Rice'ı hatırladınız mı?) yaşıyoruz. Bu düzen Batı hegamonyasında değildir. Kendi çıkarlarını gözetirken uluslararası yasalara da bağlılığını sürdüren bağımsız devletlerden oluşur.
Bunun ABD-Rusya ikili cephesindeki karşılığı "pragmatik ilişkiler, karşılıklı saygı, küresel istikrar için özel sorumluluklarımızı anlamaktır". Trump Nato için "zamanı geçmiş" ifadesini kullandı. Lavrov Nato'nun "Soğuk Savaş dönemine ait bir kurum" olduğuna vurgu yaparak bunu biraz daha açtı. Ve son noktayı koydu: "İsterseniz Batı-sonrası dünya düzeni diyebilirsiniz."
İşte Batılı siyasal elitlerin mutlak laneti budur. Nato Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de gerçekleri inkar etmeden yalanlamaya çalışmıştır: "Hedefimiz Rusya'yı izole etmek değil. Yeni bir Soğuk Savaş istemiyoruz, yeni bir silahlanma yarışı istemiyoruz. Yaptığımız şeyler ölçülü ve savunma amaçlıdır." Yani Baltık ülkeleri ve Polonya'daki küçük birlikler de Rusya'nın iddialı hale gelmesine karşı caydırıcı güçlerdir.
Mattis ile Pence'in Avrupalı Müttefikleri Yatıştırma Turu da buna paraleldi.
James Mattis ve Micheal Pence "transatlantik ilişkiyi" heyecanla selamladı. Mattis Nato'yu transatlantik güvenliğin "temeli" olarak tanımladı. Ancak ne söylerlerse söylesinler sorunun merkezinde soğuk nakit para vardır: Amerika'nın Avrupalı müttefiklerinin askeri harcamalarını GSMH'nın %1,4'ünden %2'sine çıkarmaları için sürenin dolmasına bir yıl kaldı. Bu da zaten kemer sıkmaktan bunalmış Avrupa ülkeleri için yılda fazladan 100 milyar dolar daha harcama anlamına geliyor.
Mattis "Nato'nun etrafındaki istikfrarsızlık yayından" bahedince tartışmayı saf Pentagon doktrinine yönlendirmiş oldu. Pence de Nato'ya meşhur "sarsılmaz taahhüt" sözünü verirken Ukrayna ve Suriye'deki savaşlardan dolayı Washington'un Rusya'yı sorumlu tutacağını kuvvetle vurguladı. Bunlar Mattis ve Pence'in Beltway'e yönelik şifreli mesajlarıydı.
Önemli bir ayrıntı: AB'den bahseden olmadı. Varsa yoksa Nato. Trump yönetiminin Avrupa'daki popülist, ultra nasyonalist partileri açıkça tercih etmesinden korkan Şansölye Angela Merkel'in kafasında Bob Dylan'a ait Desolation Row (sözleri arasında ilişki olmadığı söylenen, sürreal olarak da tanımlanan bir şarkı – çev.) şarkısını kulakları sağır edecek şekilde çalıp çalmadığı merak konusudur.
Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker'in AB'nin Amerikan taleplerine teslim olmamasında ısrar ettiği de açıktır. Avrupa'nın meşhur aşırı sağ gruplarının taraftarlarının sevinç içinde ellerini ovuşturduklarının bilincindedir.
Putin olacakları gördü
Sonraki gelişme ABD talk showlarına pek benzemeze de biraz gülüp rahatladık: Selefi Cihatçılığın tüm dallarını içeren ideolojik bir matris olan Suudi Arabistan'ın dışişleri bakanı Adil el-Cübeyr İran'ı "dünyadaki terörizmin yegane ana sponsoru" olarak tanımladı.
Suud Sarayı Tahran'ın cezalandırılması için yaygara koparıyor ki uluslararası topluluk "kırmızı çizgileri" netleştirsin ve bankacılık, seyahat ve ticaret alanlarındaki yaptırımları artırsın. Capitol Hill de gönülden onaylıyor. Riyad'a karlı silah satışlarının keyfini çıkaran İngiltere ve Fransa "kırmızı çizgileri" önemsemeyecektir.
Münih'te dev pandanın – Çin – olmayışına dikkat edin. Münih konferansını bir bağnaz – neoliberal tartışma partisi olarak düşünmek kolaycılık olabilir. Diğer yandan Pekin tamamen ticaret ve yatırım sayesinde Avrupa'da bir ilerleme kaydetmiştir. AB nihayetinde Çin'i bir pazar ekonomisi olarak tanıyacaktır. Bu durumu kabul eden Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel konuyla ilgili olarak Pekin ve Londra'nın "küresel serbest ticaret mekanizmaları" geliştirmek için ortaklık yaptığını söylemiştir.
Bunun anlamı şudur: hem AB hem Brexitland hem de Çin için ekonomik korunmacılık bir "kazan-kazan" olamaz.
Vladimir Putin on yıl önce Münih'te ürkütücü bir konuşma yaparak uluslararası ilişkilerdeki tek kutupluluğun – gücün, asker gücün sınırsız biçimde kullanılmasının – tehlikelerinden ve bu dengesizlik ile artan küresel eşitsizlik arasındaki ilişkiden bahsetti.
Tahmin edildiği gibi Batılı elitler dinlemedi. Aslında Alman basını konuşmayı hemen "yeni Soğuk Savaş" olarak damgaladı ama aslında Soğuk Savaş'ı sonsuza dek bitirme çağrısıydı.
Bu sefer Lavrov aklın sesi oldu ve ABD ile Avrupa'ya 'Batı ve diğerleri' gibi zararlı bir dünya görüşünü sonsuza kadar bırakmaları çağrısında bulıundu.
Tahmin edildiği gibi Batılı seçkinler yine dinlemediler ve dinlemeyecekler. Sonra da pek çok insanın neden "Batı-sonrası" dünyayı hevesle benimsediğini merak edecekler.
KUDÜS HABER