Elijah J. Magnier
Kürtlerle birlikte Arap aşiretlerin kontrolünde olan Hasiçi (Haseke) ve Deyrezzor’da yani Suriye’nin kuzey doğusunda Amerikan güçlerinin kalıcı olacağı ve işgali sürdüreceği artık iyice netleşti. Washington’un, “sınır savunma gücü” olarak adlandırdığı 30,000 kişilik yeni vekil güç projesi açıkça “devlet içinde yeni bir devlet” ilan etmek anlamına geliyor. Burada mesele şu: ABD’nin bu işgal projesi, çok uzun ömürlü olur mu? Bu soru daha hayati bir soruyu da beraberinde getiriyor: Bir Kürt “devleti” ne kadar ayakta kalabilir?
ABD’nin Suriye’den çekilmek istemediği ve sahayı Rusya’ya terk etmek istemediği gayet ortada. En azından Moskova’nın Akdeniz bölgesindeki varlığını yok etmek isteyen Washington, Suriye’de Rusya’nın varlık ve kontrol alanını genişletmesini izlemek niyetinde değil. Rus etkinliğini kırmak ve Rusya’ya zarar verme niyetinde.
ABD, uygun gördüğü zamana kadar Suriye’de kalmaya devam edeceğini ilan ederek aslında kendisini resmen bir işgal gücü olarak tanımlamış ve dolayısıyla Suriye’de açıkça “vekil bir devlet” ilan etmiş oldu. Fakat bu “uygun görülen zaman” ifadesi, aynı zamanda Kürtleri kendi kaderine terk edip Suriye’den ayrılma kararını alana kadar olan süreci (kendi açısından) meşrulaştırma hedefi taşıyor (yoksa ne Amerikan halkı ne de dünya bu meşruiyeti kabul edecek değildir). ABD’nin Suriye konusunda kendine meşruiyet alanı devşirmek için kullandığı ana mazeret, İran’ın Suriye topraklarındaki varlığı meselesi. Washington, Tahran’ın Şam üzerindeki etkinliğini sınırlama konusunda takıntılı hale gelmiş durumda.
Hiç şüphe yok ki Amerikan güçleri, Suriye’nin işgal altındaki topraklarındaki çıkarlarının peşinde olacak ve hiçbir düzenli gücün ilerleme kaydetmesine izin vermeyecektir. Fakat, bütün etrafı düşmanlarla dolu olan kendi askerlerinin güvenliği, konuşlandıkları bölgenin gereği olarak ciddi risklere de gebe olacaktır. Amerikan güçlerine ve Kürt vekillerine yönelik saldırılar çok uzak ihtimaller değil. Dolayısıyla bu durum, Amerikan ordusuna vatanından çok uzakta olan Suriye topraklarını fiilen işgal etme noktasında, çıkarlarını gözden geçirmek için yeni bir mecburiyet oluşturacaktır. ABD’nin ulusal güvenliği açısından küçük çıkarlara hizmet edecek olmasına rağmen bölgesel açıdan geri dönütü çok az olacak bu serüven için Amerikalıların canları heba olabilir.
İran’ın Ortadoğu’da Amerikan güçleri ile çarpışma konusunda geçmişe dayalı büyük tecrübeleri var. 2003’teki Irak işgali sürecinde İran tarafından eğitilmiş ve donatılmış olan Iraklı gruplar, Amerikan işgal kuvvetlerine çok ciddi kayıplar ve zararlar verdiler. Hatta bu süreçten çok daha önceleri, İslam Cumhuriyeti’nin henüz çocukluk dönemleri denilebilecek bir dönemde 1983 yılında, İran yanlısı gruplar, Lübnan’da Amerikan ordusuna büyük darbeyi vurmuş ve Lübnan iç savaşına gayrı meşru şekilde dahil olan Amerikan donanmasını hedef alarak onlara ciddi bir bedel ödetmişti.
Elbette ki Amerikan güçleri de devlet olmayan aktörlerle savaş konusunda kendi açısından önemli tecrübeler edindi. Fakat edindiği bu tecrübeler, onu önümüzdeki süreçte giriştiği bu yeni serüvende büyük zararlar görmekten koruyabilir gibi durmuyor. Dolayısıyla ABD, er ya da geç, aldığı bu karardan vazgeçecektir. ABD’nin işgal projesinde daha en başından belli olan eksiklikler ve kusurlar var. 30,000 Kürt’ten müteşekkil güçten beklenen şu:
- Kamışlı’dan el-Bukemal’e kadar olan bölgede sınırların korunması: Suriye ordusu ve müttefikleri ile yüzleşme kaçınılmaz. Şam yönetimi, ABD işgalini reddeden açıklamaları sonrasında işgalcilerle işbirliği yapan güçlerin de vatan haini olarak muamele göreceğini açıkça ifade etti.
- Hasiçi, Aynel Arab (Kobani), Telabyad ve Menbiç’te sınırların korunması: Bu bölgelerde Kürtlere açıkça savaş ilan etmiş olan Türkiye ile yüz yüze gelinecek. Öyle ki Türkiye, ne pahasına olursa olsun, kendi sınırları boyunca asla bir Kürt devletine izin vermeyeceğini deklare etmiş durumda. Orada, bir Kürt devleti filizlenirken Ankara kayıtsız kalmayacaktır. Zaten cumhurbaşkanı Erdoğan, neredeyse her gün, olası Afrin operasyonunu dile getirerek süreci ısıtıyor. Sınır boylarına yönelik Türk bombardımanı ufak ufak başlamış durumda.
- Irak ile olan uzun sınırın korunması: Bu bölgede, Amerika’ya karşı harekete geçmek için yardım isteyen (IŞİD dışında) her grubun yanında olacağını açıkça ilan eden Irak Gönüllü Halk Birliklerinin yoğun etkinliği söz konusu. Suriye-Irak sınırında halen varlığını sürdüren küçük IŞİD yapılanmaları da olduğunu da göz önünde tutmak gerekebilir. Sınırın Suriye tarafında Amerika himayesinde varlık sürdüren IŞİD yapılanmaları, kendi sınırlarında kontrolü ele geçirmiş olan Irak’ı oldukça tedirgin ediyor. Iraklılar, Washington’un IŞİD’i bitirmek istemediğinin ve binlerce teröristin Rakka’dan kaçmasına zemin hazırladığının farkında. Öyle ki sınırın Suriye tarafındaki IŞİD yapılanmaları ABD tarafından Irak veya Suriye yönetimlerini “etkilemek/yönlendirmek” için kullanılabilir. Bağdat yönetimi ise ABD’nin Irak’ın istikrarı (aslında istikrarsızlığı) konusundaki açık tavırlarına rağmen, IŞİD’in Suriye’nin kuzey doğusunda ABD himayesi altında olduğuna dair bir delil olmadığını savunuyor ve IŞİD üyelerinin yıllardır yaşadıkları bölgeyi zaten çok iyi bildiklerini ve sınırları kendi çabalarıyla geçtiklerini söylüyor.
Amerika, Irak’ta ve İslam Dünyası’nın diğer bölgelerinde edindiği tecrübeleri kullanarak, bölgedeki yerel aşiretleri para karşılığında satın alarak yeni bir “Sahve” hareketi oluşturmayı deneyecektir. Suudi Arabistan, içinde bulunduğu ekonomik krize rağmen ABD’nin talebi üzerine Suriye’nin kuzeyinde, hasar görmüş bölgelerin onarılması ve yeniden inşa edilmesi konusunda gönüllü olduğunu ilan etti. Üstelik Hasiçi ve Deyrezzor’daki Arap aşiretlerin eğitilip donatılması sürecinde finansör olmayı da kabul etti. Fakat, para karşılığında biat veren söz konusu gruplar, gayet tabi Irak’ta olduğu gibi karşı tarafın da parasını yemeye istekli olup, saf değiştirebilirler. Nitekim neticede, Suriye’nin kuzey doğusundaki aşiretler de Irak’taki aşiretlerin bir parçası sayılırlar.
- Şam’a bağlılık duyanlar ve ayrılıkçılar arasında yaşanması muhtemel iç tartışmalardan ve iç çatışmalardan korunulması: İstikrarsız Kürt mahallelerinde yaşamaktan vazgeçip Suriye hükümetini desteklemek ve kendi topraklarını korumak isteyen Arap aşiretlerinin vur-kaç taktikli saldırılarından ya da el yapımı patlayıcılardan ABD destekli Kürtlerin korunması gerekebilir.
- 39,500 km2’lik devasa alanı korumaları gerek. Bu şu anlama geliyor: 30,000 kişilik ordudaki her bir militan 1.3 km2’lik alandan sorumlu olacak. ABD’nin en gelişmiş savaş uçakları ve gökyüzünü hiç terk etmeyen İHA’ları ne yaparsa yapsın etrafı düşmanlarla ve “devlet içinde devlet” kurulmasına izin vermeyeceğini deklare eden aktörlerle dolu olan 1.3km2’lik bir alan bu.
Hasiçi Kürtleri (Afrin ve Halep’te de yoğun Kürt nüfusu var fakat buradakiler, Şam’dan ayrılma fikrine sıcak bakmıyor oluşlarıyla Hasiçi’ndekilerden ayrışıyorlar), Amerikan himayesi altına girerek utanç verici bir noktaya doğru sürükleniyorlar. Amerika, kendi çıkarlarına hizmet etmediğini sezdiği anda “dost ve müttefiklerini” satmakla nam salmış durumda. Şam, kendi toprakları üzerindeki Amerikan işgalini asla kabul etmeyerek bu tehlikeli ve büyük düşmana karşı savaşacaktır.
Bazı gözlemcilere göre ABD, Ortadoğu’daki en iyi müttefiki olan Suudi Arabistan’ın ve stratejik müttefiki olan İsrail’in yanında saf tutmayı kabul etmiş olan Kürtleri korumak için Türkiye’yi gözden çıkarmaya karar vermiş olabilir. Bu bakış açısı biraz zayıf kalıyor, çünkü Amerikan yönetimi, Kürtlerin söz konusu kara parçasında uzun süreli tutunamayacağının farkında. Zira civar ülkeler, sınırlarındaki bu tehdidi yok etmek için uygun zamanı beklemekten asla vazgeçmeyecekler (gerek bir yıl; gerekse on yıl)…
Şam yönetimi, Hasiçi ve Deyrezzor’daki zengin enerji yataklarından vazgeçmeyecektir. Şam’ın müttefikleri de Amerikan güçlerinin askeri açıdan Suriye’den temizlenmesi için destek verecektir. Şam’ın müttefikleri, gerek IŞİD’in geri dönmesini engellemek için gerek Golan Tepelerini geri almak için gerekse Suriye’nin kuzey doğusunda kontrolü sağlamak için birçok Suriyeli grubu, gerilla-taktiği tecrübesi ile eğitti.
Bu aşamada Şam, kendisine yönelik en büyük tehdidin (10 binden fazla savaşçıya sahip olduğu tahmin edilen Heyeti Tahrir Şam ile birlikte) el-Kaide’den geleceğini öngörüyor. Sonrasında da IŞİD’den. Rusya ve Türkiye zorunlu müttefik haline gelmiş olsalar bile, Suriye hükümeti, Türkiye’nin Suriye’den çekilmesi yönündeki taleplerinden de vazgeçmeyecek. Türkiye cumhurbaşkanı, sopayı tam ortadan tutup bir ucunu ABD kampında diğer ucunu da Rusya’da tutmayı deniyor. İkisini de kaybetmek istemiyor ve Ankara ile (karşılıklı olarak) hayati öneme sahip askeri ve ekonomik ilişkilere sahip bu iki süper güçten de eş zamanlı olarak faydalanmayı sürdürmek istiyor. Öte yandan Erdoğan iki ülke arasında bir ittifak olmamasına ve kendisi ile Esad arasında karşılıklı olarak düşmanlık hali sürmesine rağmen Şam’ın da “devlet içinde devlet” yapısını kabul etmiyor oluşunu Kürtlere karşı iki ülke arasındaki ortak bir hedef olarak addediyor olabilir.
Rusya ise kendi cephesinden, bir yandan Erdoğan’ı desteklemek için elinden geleni yapmaya bir yandan da Afrin’deki Kürtlerle güçlü ilişkiler kurmayı deniyor. Böylelikle (Afrin’deki ve Hasiçi’ndeki) Kürtlerin birbirleriyle konuşup tartışarak ileride yüzleşmek zorunda kalacakları ortak tehdit karşısında Amerika’yı Suriye’den birlikte kovma konusunda anlaşmalarını bekliyor.
Amerikan yönetimi ise kendini bir kez daha büyük bir belanın içine sürüklüyor. Suriye’de kendi çıkarlarını güvende tutmak için akıllı hamleler yapmak yerine askeri gücüne güvenebileceğini düşünüyor (eğer doğru kelime buysa)! O “üstün” askeri gücünün Lübnan’da, Afganistan’da ve Irak’ta aslında ne derece sınırlı işler başardığını unutmuş gibi görünüyor. Trump yönetimi, Suriye’de başarılı olabilmenin mümkün olduğuna nasıl inanmış olabilir ki? Amerika’nın ayakları gerçekten de yere basmıyor! Gerçekler, Amerika’nın planlarından hakikaten farklı.
(Çeviren: Enes Berat GÜRLER)
KUDÜS HABER