Myanmar’da uzun zamandır devam eden ve 2017 yılı Ağustos ayından itibaren zirve yapan, binlerce Rohingya’nın komşu Bangladeş’e kaçması ile sonuçlanan kriz, Myanmar yönetiminin iç ve dış politikasına da önemli etkiler yapacak gibi görünüyor.
Avustralya National University’den Profesor Evelyn Goh’a göre Myanmar’ın Çin ilişkileri nispeten dengeli olagelmişti. Çin açısından Myanmar, Güneydoğu Asya, Güney Asya ve Hint Okyanusu’na açılan bir koridor olma özelliği taşıyor. Myanmar ayrıca etnik çeşitlilikten kaynaklanan ve zaman zaman harekete geçen çatışma potansiyeli barındırması açısından da Çin tarafından istikrarlı olması gereken bir sınır komşusu olarak görülüyor. Bu da Myanmar’a Çin ile pazarlık yapma gücü veriyor.
Ancak Goh’a göre 1988’den sonra ülkeye hakim olan cunta rejiminin halka karşı uyguladığı sert politikalar, onu uluslararası toplumda yalnızlaştırınca Myanmar, Çin’e daha da yakınlaşmak zorunda kaldı. Buna Çin’in askeri olarak Hint Okyanusuna ulaşmasına imkan vermesi de eklenince ihtiyaç duyduğu siyasi ve ekonomik desteği dev komşusundan görmüş oldu.
2000’lerde de Çin Myanmar’a yönelik insan hakları suçlamalarını savuşturmada önemli bir rol aldı. Bu sayede Myanmar’ın kaynaklarını kullanma ve alt yapı projeleri geliştirme şansı buldu.
Sonra 2011 yılına gelindi. Çin’e çok fazla bağımlı olmaktan çekinen Myanmar yönetimi o zamanlar ev hapsinde olan Aung San Suu Kyi’nin serbest bırakılmasını da içeren bir dizi reform gerçekleştirdi. Suu Kyi o zamanlarda bir demokrasi kahramanı olarak görülüyordu.
Yine aynı yıl Çin tarafından finanse edilen ve değeri 3,6 milyar doları bulan Myitsone baraj projesi çevresel ve toplumsal etkileri sebebiyle gösterilen tepkiler karşısında Myanmar yönetimi tarafından donduruldu. Çin’in halihazırda Myanmar’da başlattığı başka devasa projeler de bulunmaktadır. Profesör Goh’a göre bu da iki ülkeyi birbirine daha fazla bağımlı hale getiriyor.
Son dönemde de Rohingya krizini yönetmedeki beceriksizliği sebebiyle uluslararası toplumdan yine dışlanma tehlikesi ile karşı karşıya kalan Myanmar rejiminin en önemli savunucusu olarak Çin görülüyor. Çin Birleşmiş Milletler gibi platformlarda oyunu Myanmar rejiminden yana kullanıyor. Sonuç olarak Myanmar rejiminin Çin’e yakınlaşması taraflar arasındaki bağımlılık dengesini Çin lehine bozabilecek bir unsur olarak yorumlanıyor.
Öte yandan krizin kendisi şu anda dinmiş görünse de gündemdeki yerini halen koruyor. Ayrıca kriz, Aung San Suu Kyi’nin fiilen başında olduğu yönetimin neredeyse tüm mesaisini alıyor. Bu da Myanmar yönetiminin diğer konuları kötü yönetmesine ya da hiç yönetememesine neden oluyor.
İş adamları uzun zamandır Myanmar Şirketler Eylemi yasasının onaylanmasını bekliyordu. Bu yasa yabancı ortaklı yerel yatırımcıların işini kolaylaştıracaktı. Yasa geçtiğimiz yıl Aralık ayında onaylandı ancak uygulamaya geçmesi 2018 yılının Ağustos ayını bulacak. Yani iş dünyası biraz daha bekleyecek.
Ekonominin diğer bir dalı olan turizm de Rohingya krizinden olumsuz etkilendi. Örneğin Bagan bölgesindeki otellerin geçtiğimiz Aralık ayındaki doluluk oranı yüzde 30’larda kaldı. Normal şartlarda yılın en dolu olması gereken dönemin Aralık ayı olduğunu bilmekte fayda var.
Kamuoyunda sadece Arakan eyaleti bilinse de ülkede etnik çatışmaların sürdüğü başka bölgeler de var. Kuzeydeki Shan ve Kachin eyaletlerinde silahlı gruplar ile ordu arasındaki çatışmalar sürüyor. Ulusal bir barış anlaşması konusunda silahlı grupların kendi aralarında bir uzlaşma yok. Suu Kyi’nin de ne ordu ne de silahlı gruplar üzerinde belirgin bir etkisi bulunmuyor. Bu da ulusal barış sürecini sekteye uğratıyor.
Diğer yandan demokratik sürecin de pek işlemediği görülüyor. Geçtiğimiz yıl Myanmar’da Reuters ve Anadolu Ajansı çalışanları dahil bazı gazeteciler şu ya da bu sebeple tutuklandı. Aralarından serbest bırakılanlar olsa da halen tutukluluğu devam edenler var. Ayrıca basın mensuplarının Arakan’ın çatışma bölgeleri gibi yerlere girmesine izin verilmiyor.
Myanmar’da Rohingya krizi çok daha büyük başka krizleri tutuklamış durumda. Buna Devlet Başkan Vekili Aung San Suu Kyi’nin yönetimi delege etmemesinin yanında dikkat, kaynak ve tecrübe eksikliği de eklenince ülkede sükunetin sağlanması ve refaha kavuşması yakın gelecekte zor görünüyor.
KUDÜS HABER