İsrail Güvenlik Stratejisi: Savaş Yok Diplomasi Var

"İsrailli liderler, askeri olarak kendilerini zabtu rabt altında tutmak zorundalar. Daha fazla gerginlik oluşmaması için şovenist açıklamalardan uzak durmalılar. Büyük güçler bile İran'a karşı tavırlarında dikkatli davranıyorlar. İsrail daha dikkatli olmalı." 

09 Kasım 2017
İsrail Güvenlik Stratejisi: Savaş Yok Diplomasi Var

Chuck Freilich - Haaretz

İsrail’in kuzeyindeki mevcut gerilimin geçici mi olduğu yoksa Esad rejiminin ve İranlı müttefiklerinin artan özgüvenlerine bağlı olarak ardınan yaşanacakların bir yansıması mı olduğu tam net değil.

Fakat her iki durumda da İran ve Hizbullah’ın Suriye’de kalıcı olma çabalarının son zamanlarda iyice artış sergilediğini görebiliyoruz.

İran’ın Suriye’de hava ve deniz üsleri kurmak istediği biliniyor. Hizbullah’ınkilere ek olarak karadaki gücünü arttırdığı, Suriye ve Lübnan’da ekstradan füze fabrikaları kurduğu ve Suriye limanlarında denizaltı bulundurmayı hedeflediği konuşuluyor. İran ve Suriye arasında son günlerde yeni bir askeri ve stratejik işbirliği anlaşması imzalandığı açıkladı. Lübnan başbakanı Saad Hariri, Hizbullah ve İran’ın Lübnan’daki baskınlığını protesto etmek için istifa etti.

Kuzeyde yaşanacak bir çatışmanın İran ve İsrail arasında yaşanacak savaşa dönüşme ihtimali gittikçe büyüyor.

İsrail son zamanlarda Rusya’nın himayesi altına giren İran-Hizbullah-Suriye ekseni ile düzgün bir şekilde baş edebilmek için artık sürekli tekrarlamak zorunda kaldığı taktiksel karşı saldırı politikasından ziyade kapsamlı bir strateji formüle etmelidir.

Bu stratejinin ilk bileşeni, uzun vadeli çatışma yönetimini öngören askeri açıdan sabır ve tahammül sınırlarını genişletmek olmalıdır. Sorunu yönetmeye odaklanılmalı, çözmeye değil.

Askeri hamle, yalnızca diğer bütün alternatifler tükendikten sonra ve gerçekten lazım olduğu anda devreye girmelidir. İsrail ordusunun şimdiye kadarki tüm vakıalarda yaptığı açıklamalarda temel dayanak edindiği "caydırma amaçlı operasyon" tarzından kaçınılmalı ve artık güç gösterisi yapma hevesinden vazgeçilmelidir. Hamas ve Hizbullah karşısında artık sürekli olarak tekrarlanmaya başlayan zayıf ve etkisiz operasyonlar, hiçbir net sonuç getirmezken bu haliyle İsrail’in gücünü boşa harcaması anlamına geliyor ve neticede caydırıcılığı da güçlendireceği yerde aslında zayıflatıyor.

Askeri tahammül ile birlikte bu stratejinin ikinci bileşeni daha ılımlı bir söyleme dönülmesi olacaktır.

Zor durumları “kabul edilemez” şeklinde tanımlamak ve bu tanıma dayanarak bazı değerlendirmeler yapmak doğaldır. Şüphesiz ki İsrail, hangi değerlendirme ile olursa olsun, çok çeşitli “kabul edilemez” durumlarla karşı karşıyadır fakat içerisinde bulunduğumuz çılgınca şartlar göz önüne alındığında bu “kabul edilemez” gibi görünen birçok durum, oldukça kabul edilebilir hale gelmektedir. Her bakanlar kurulu toplantısı ya da bütün diplomatik temaslar, ulusal gururumuzu okşayacak şovenist ve saldırgan bir konuşmayla bitmek zorunda değildir.

Sadece bizde değil; Rusya ve İran’ın da kendi kamuoyları ve kendi ulusal gururları var. Rusya ve İran’ın müttefiki olan Suriye’ye yönelik sürekli olarak hava sahası ihlali yapmak ve “Suriye üzerinde istediğimiz gibi uçarız” vurgusuyla dolu açıklamalar yapmak, bundan böyle İran ve Rusya’nın kabul edebileceği cinsten durumlar olarak da gözükmüyor.

Geçmişte de benzer açıklamalar yapılmış ve 1969-1971’deki Yıpratma Savaşı sırasında uçaklarımızın Mısır üzerinde uçabilme kabiliyeti sergilenmişti. Fakat bu durum Sovyet hava savunma sistemlerinin Mısır’a konuşlandırılmasına ve 1973’teki Yom Kippur savaşının daha ilk günlerinde savaş uçaklarımızın %20’sinin düşürülmesi sonucuna yol açmıştı.

İsrail’in sessizce işine odaklanması çok daha iyi.

Söz konusu stratejinin üçüncü bileşeni ise Suriye’de oluşan yeni düzende ve sınırlı da olsa etkili belli başlı kazanımlar elde edebilmek için ABD ve Rusya ile karşılıklı olarak diplomatik çaba içerisine girmektir.

Trump Amerikası, İsrail için güvenilir bir stratejik destekçi olamaz. ABD’nin dünya genelindeki ve bölgedeki prestiji sarsıldı. ABD yönetiminde Suriye konusunda IŞİD sonrası için en ufak bir stratejiden bahseden bile yok.

Amerikan başkanı Donald Trump’ın en son yaptığı “İran stratejisi” açıklamalarından başka -ki onlar da içi boş birer vaadden öteye geçmiyor- İran karşında tutarlı da bir politikası da yok. Savunma Bakanı Mattis ve diğer bazı üst düzey yetkililer ise İran konusunda daha tutarlı yaklaşımlar sergiliyorlar. Bu isimler, İsrail’e daha yakın bir bakış açısına sahipler. Dolayısıyla Amerika’da bu isimlerle mümkün olduğunca geniş bir yelpazede siyasi ittifak geliştirmeliyiz.

Amerika’nın Suriye sahnesinden çekilmesi, kontrolü Rusya’ya bıraktı. Rusya’nın Suriye’deki çıkarları İsrail’inkinden farklı fakat Putin yine de İsrail’in çıkarlarını hesaba katıyor. Putin’in geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği Tahran ziyaretine rağmen Rusya’nın Suriye’de İran ile de çıkarları birebir örtüşmüyor. Tahran ile Moskova, Suriye’de karşılıklı hareket sahalarını ihlal etmemek için koordinasyon içindeler.

Dolayısıyla İsrail’in Suriye’de yaklaşan kapsamlı ateşkes anlaşmasının kapsamı dahilinde İran-Hizbullah güçleri ile İsrail’in arasına bir arındırılmış bölge olması için Putin ile diyalogu sürdürmesi gerekir. Düşük yoğunluklu bir askeri baskı ile yüksek dozajlı bir diplomasi olumlu sonuçlar getirebilir. Genel olarak Putin de Suriye’deki kızışma ihtimalinin özellikle Rusya ve İsrail arasındaki ilişkiler çerçevesinde barındırdığı tehlikenin farkında.

Bu stratejinin dördüncü bileşeni ise İran ile nükleer anlaşmanın sürdürülmesi olmalıdır. Nükleer anlaşma, İran’ı nükleer silah üretmekten alıkoyan en etkin ve en uygun yoldur. İsrail, ABD’yi ve müttefiklerini bu anlaşmanın etkin bir şekilde uygulamaları için teşvik etmeli ve İran’a yönelik bir sonraki anlaşmanın da uygun seviyede bir nükleer sınırlama getirmesi için gerekli şartları şimdiden hazırlamalıdır.

Beşinci ve son bileşen ise İran’ın bölgedeki saldırgan davranışlarını değiştirmesi için diplomatik bir baskı kampanyası oluşturmaktır. Özellikle Suriye’deki adımları ve füze programına yönelik. Bu konuda öncelik nükleer anlaşmanın korunması olmalıdır. Eğer nükleer anlaşma bozulursa Amerika (ve onunla birlikte İsrail) izole olacaktır, İran değil.

İsrail İran’ı engelleyebilir ve kendini ona karşı savunabilir fakat İran’ın nihai bir şekilde mağlup edilmesi İsrail’in kapasitesini aşmaktadır. Küresel güçler bile İran’a dikkatli davranıyor.

Lübnan’ın benzersiz özellikleri ve modern savaş sahasında meydana gelen değişiklikler, İsrail’in Hizbullah karşısında da kesin bir zafer kazanmasının oldukça zor olduğunu ortaya koyuyor. İsrail’in, Hizbullah’a karşı girişeceği olası bir savaşta gerek can kaybı gerekse maddi hasar anlamında kaldırabileceğinden fazla kayıp vereceği neredeyse kesin.

Evet savaşa girebiliriz, belki neticede bundan başka bir yol kalmayabilir fakat asıl bilgelik bundan kaçış yollarını aramaktır.

İran-Hizbullah-Suriye eksenine karşı geniş kapsamlı ve tutarlı bir strateji formülize edilmelidir. İran bir yere gitmiyor. İsrail de öyle!

Chuck Freilich: İsrail’in eski ulusal güvenlik sekreteri yardımcısı ve “İsrail’in Ulusal Güvenliği: Değişim Çağında Yeni Bir Strateji” kitabının yazarı.

(Çeviri: Enes Berat GÜRLER)

KUDÜS HABER

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.