Bundan tam 35 yıl önceydi. Beyrut’un batısındaki Sabra mahallesi ile hemen yanı başındaki Şatilla mülteci kampında yaşayanlar için sıradan bir gündü.
İşgalci İsrail’in zulmünden kaçan Filistin ve Lübnanlılar terk etmek zorunda bırakıldıkları topraklarına bir gün geri dönme umuduyla hayata tutunmaya çalışıyordu. Hayat en fazla bir mülteci kampında olabilecek kadar güzeldi. Çocuklar sokakta oynuyor, kadınlar bulabildikleri malzemelerle günün yemeğini yapmaya çalışıyor ve ihtiyarlar da anılarını taze tutmaya çalışıyordu. Erkekler de aile bireylerinin yine bir arada olmasında teselli arıyordu.
Sabra ve Şatilla’da yaşayanlar için o gün güneş son kez doğmuş ve son kez de batmıştı. Gece olunca Siyonist İsrail’in sonradan kasap lakabını alacak olan dönemin savunma bakanı Ariel Sharon’un emriyle bölge kuşatıldı. Liderleri Beşir Cemayel’in intikamını alma iddiasındaki Falanjist milisler kampa baskın yaptı.
Ağababaları İsrail’den aşağı kalmayacak bir katliam gerçekleştirdiler. 3 gün boyunca sasum sivilleri kıyımdan geçirdiler. Kadın, erkek, çocuk ve ihtiyar… Üç bin kişi katledildi. Bölge aylarca ceset kokusundan geçilmedi.
Peki sonra… Birleşmiş Milletler 16-18 Eylül 1982 yılında gerçekleşen olayı soykırım olarak niteledi ve Ariel Sharon’u suçlu buldu. Kasap Sharon hiçbir zaman ceza almadı. Hatta başbakanlık bile yaptı. Katliam da Filistinlilerin çektiği acıları temsil eden en önemli olaylardan biri olarak tarihe geçti. Ayrıca İsrail’in gerçek yüzü bu katliamla bir kez daha ortaya çıkmış oldu. Şimdi gerek Filistinliler gerekse Filistinli olmayan ama insani duyarlılığı olanlar her yıl Sabra ve Şatilla katliamlarının yıldönümlerinde etkinlikler düzenleyip İsrail’in şeytani yüzünü dünyaya göstermeye çalışıyor.
KUDÜS HABER