Suudi Arabistan: İsrail’in Hayalindeki Müttefik
, 15 Kasım 2017 21:51İsrail, Riyad’ın İran karşıtı ittifaka liderlik etmesinden dolayı mutlu fakat bu ittifakın gerçek bir işbirliği sürecine dönüşmesiyle birlikte siyasi bedel ödeyecek olmasından ötürü pek de mutlu değil.
Zvi Bar'el – Haaretz
İsrail’in Suudi Arabistan’dan daha iyi bir müttefiki yok. Suudi Arabistan, Hizbullah ile savaşıyor ve bu savaşta yaklaşık bir yıldır Lübnan’da Hizbullah ile uyum içerisinde görev yapan Lübnan başbakanını devirdi. Dünyada Amerika da dahil olmak üzere İran’a karşı böylesine kararlı ve güçlü adımlar atmış bir başka ülke daha yok. İran’ın nüfuzunu engellemek için Yemen’de savaşa girme noktasında gözünü kırpmayan ülke yine Suudi Arabistan’dı. Suudi Arabistan, Yemen halkının açlıktan kıvranması ve ölümle burun buruna gelmiş olması karşısında endişeliydi fakat savaşın asıl nedeni Yemenlileri kurtarmak değil İran tehlikesini bertaraf etmekti.
Suudi Arabistan, Hamas’ı Tahran ile yeniden ilişki kurmaması için uyardı, Washinton’a komadan çıkması ve İran tehdidi karşısında harekete geçmesi konusunda baskı uyguladı. Suudi Arabistan, İsrail’in “Sünni eksene” fiilen katılım sergilemesinden de memnun olacak gibi görünüyor. Bu, yolsuzlukla mücadele kapsamında birçok bakanı bile siyaset sahnesinden silmeye cesaret edebilen ve Suud’un dini oligarşik yapısıyla karşı karşıya gelmekten korkmayan Veliaht Prens Muhammed bin Selman için gerçekten iyi bir durum olur.
Suudi Arabistan, Yahudi devletinin rüyası. Suudi Arabistan’ın İran’a karşı takındığı tavır, tam da İsrail’in kendi güvenlik stratejisinin ardında yatan temel önermenin bütünüyle içselleştirilmiş hali. Bütün Arap devletleri İsrail’i yok etmeyi hedeflerken, Suudi Arabistan, Arapların baş düşmanının İran olduğu fikrini güçlendiren adımlar atıyor.
En büyük düşman konusunda güçlü bir Arap ülkesinin İsrail ile bütünüyle aynı fikirde olması, Filistin konusunda Suudi Arabistan’ın bazı çıkarlar devşirme peşinde olduğu şeklinde yorumlanabilir. Örneğin; İsrail’in bazı topraklardan çekilme şartı karşılığında Arap-İsrail normalleşmesinin sağlanmasını öngören Suud barış inisiyatifinin yeniden canlandırılması planı gibi. İsrail, krallığa bir jest yapsa; Filistinlilerle bu inisiyatif temelinde bir müzakere başlatma talebinde bulunsa ve bunun için de Riyad’ı arabuluculuğa davet etse bunun kimseye bir zararı olmaz.
Bu amaç doğrultusunda Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’dan müteşekkil bir Arap koalisyonunun kurulması gayet makuldür. Sonuçta başbakan Netanyahu, resmi düzeyde İsrail ile ilişkisi olmayan ve kağıt üzerinde barış içinde bile olunmayan Arap ülkeleriyle (tabii bizzat) kendi çabaları sayesinde ilişki kurmayı başarmış biri ve bununla övünmekten de hiçbir zaman geri durmuyor. Güney sınırında Mısır ile işbirliği gayet iyi işliyor ve sınırda sükunet hakim. Ürdün ile işbirliği mükemmel düzeyde, BAE son yıllarda sessiz bir müttefik haline geldi. İsrail devleti açısından bütün bunlardan daha iyi bir güç uyumu durumu söz konusu olamazdı.
Burada sorun, Suudi Arabistan ile çıkarlara dayalı bir ittifakın bile ölümcül bir kusura sahip olmasıdır. Suudi Arabistan ile kurulan bir ittifakta İsrail, siyasi olarak çok ağır bir bedel ödemek zorunda. İsrail’e göre ortak düşmanlara karşı Arap devletleriyle işbirliği yapılmasına izin vardır fakat bunun sonunda gerçek bir barış olmaması gerek. Görünen o ki İsrail’in gözünde İran karşıtı Arap devletler ile kurulacak koalisyonun güvenlik ve ekonomi alanlarında sağlayacağı devasa faydaların hiçbir değeri yoktur. İsrail, yarım milyon yerleşimcinin ekonomik ve güvenlik maliyetini üstlenmeyi tercih ediyor. Tabi bu arada İsrail demokrasisinin çöküşünden bahsedilmiyor bile. Peki Suudi Arabistan ve diğer Arap devletleriyle ittifak? Ancak tamamen karşılıksız olursa deniyor!
İsrail, İran’a karşı mücadeleyi yükselteceği öngörüsüyle bir yandan Yemen’den Suud’un başkentine ateşlenen balistik füze karşısında mutluluk çığlıkları atarken bir yandan da Lübnan başbakanı Saad Hariri’nin istifa etmiş/ettirilmiş olmasını takdirle karşılıyor. Fakat Suud barış inisiyatifinin adı geçti mi adeta bir kirpi gibi kapanıyor ve iğnelerini çıkarıyor. İsrail, ortak düşman tehlikesinin adına barış süreci dedikleri şu mide bulandırıcı meseleyi Araplara unutturacağını varsayıyor.
Arap Baharı’nın üzerinden geçen yedi yıl ve IŞİD’in Irak ve Suriye’de toprak hakimiyeti sağlamasının ardından geçen üç yıl içinde Orta Doğu’daki ittifaklar ve koalisyonlar bir kaleydoskop gibi renkten renge girdi. Rusya, İran ve Türkiye gibi fırsatlardan nasıl yararlanılması gerektiğini bilenler siyasi olarak büyük avantaj elde ettiler. Şimdi benzer bir fırsat İsrail’in yanı başında duruyor. Fakat İsrail, tıpkı Filistinliler gibi, fırsat kaçırma fırsatını hiçbir zaman kaçırmıyor.
(Çeviri: Enes Berat GÜRLER)
KUDÜS HABER
Yorumlar (0)